Serdar KARA
gazeteci2828@gmail.com
Vurun Abalıya... TEŞEKKÜRLER GÖRELE…
27/10/2013 Öncelikle bu haftaki yazıma başlamadan Görele Gazetesi’ne gösterdiniz ilgi ve alakadan dolayı tüm okuyucularımıza ve siz hemşerilerime teşekkür eder, sevgi ve saygılarımı sunarım.Görele Gazetesi bu hafta 303.sayısı ile siz okurları ile birlikte olacak.Kolay olmadı buraya kadar gelmek, hiç de kolay değil bundan sonrası da....Cebine bir kuruş dahi girmeden, gece demeden gündüz demeden her an her saniye haberi kaynağından ve doğru olarak size ulaştırmak... Sizler uyurken, biz sabah işe gideceğimizi dahi unutarak bilgisayarlarımızın başındaydık. Sizlere haberi ulaştırmak için ailelerimizden fedakârlık yaptık çoğu zaman, ağlayan bebeklerimizi annelerine havale edip biz yine bir kare fotoğraf için saatler harcadık. Saatlerce emek verip ulaştırdığımız fotoğrafları, uğraşmadan kendi sitelerinde pazarlayanlara bile kızmadık. Kızgınlımız olayın içerisinde olup, belgeleme ihtiyacı dahi hissetmeyen dostlarımızaydı. Herhangi bir nedenle bir haberi size geç ulaştırdığımız da suçlu hissettik kendimizi ödevini yapamayan öğrenci misali. Altına imza atılan binlerce haberden biri yanlış bilgi içerdiğinde, utandık, yüzümüz kızardı, küçük çocuklar gibi...Bizlere her zaman destek veren siz okuyucularımıza, gazetemizde köşe yazarlığı yapan sevgili abimiz, üstadımız Ersin Turan’a teşekkür eder, daha nice 500 ve 1000. Sayılarla buluşmak üzere saygılarımla… Gazetecilik zor iş… İçinde olmayanların gazetecileri ve gazeteciliği anlamaları gerçekten çok zor. Son zamanlarda yaşanan sosyal, siyasi, kültürel ve ekonomik olaylarla beraber yeni yeni gazeteci(!) ve gazetecilik (!) türedi ve türetildi. Bu yeni tür gazeteci ve gazeteciliği başka bir yazı konusu yapmak üzere kenara bırakıyorum. Bahsetmek istediğimiz; mesleği gerçek gazetecilik olanlar. Ne İsa’ya , ne de Musa’ya yaranabilir bu insanlar. Yazarsa tepki alır, yazmazsa veya yazamazsa korkak olur. Zor iş bu gazetecilik vesselam.Haksızlığa uğradığını düşünen biri, “Yaz bunu!” emrini kondurur. “Gazetecisin, bak bunu mutlaka yazmalısın!” diye tutturur. Okuyucu olup olmadığı önemli değildir. Canı yanınca, sesini duyuracak bir yer arar. Hani haksız da değildir. Fakat herşey haber olacak diye bir kural da yoktur. Fakat kamuoyu oluşturarak hakkını almak isteyen bastırır, “Lütfen yazar mısınız?” diye. Bazıları da sizi önceden tanıyorsa veya bir yerde karşılaşmışsanız, bunu ön plana çıkarıp, “Sizinle falan yerde görüşmüştük. Beni hatırladınız mı?” diye girişinden sonra, “Şunu aynen yayınla!” diye emri kondurur. Bazıları ise daha nazik bir şekilde meramını anlattıktan sonra, “Rica ederim yazın bu konuyu!” der.Bizim gibi toplumlarda gazeteden çok gazeteciler önemlidir. İşin gazetede değil, gazetecide bittiğini düşünen okuyucu, “Şu gönderdiğim metin eminim çok işine yarayacaktır!” diyerek size çok önemli bir bilgi aktardığı görüşündedir. Bazıları da, bu meslekten biraz anladıkları için, ısracı olmadan, “Yazabilirsen yaz!” der. Kimisi de, “Yaz bakalım!” diye dalgasını geçer. Yaşanan bir haksızlığı takip ediyorsanız ve elinize çok sağlam bilgi ve belgeler geçtiğinde muhatabına gazetecilik ahlakı gereği müracaat edip sorduğunuzda, karşı taraf suçluluk psikolojisi içinde ise vereceği cevap aynen, “Yaz da görelim!” dir. Ardından bastırır: “Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Yazsan da yayınlanacağını sanma. Ben senin patronunla görüşürüm” diye tehditlerini ulu orta savurur. Size daha önce bir gelişmeden bahsetmiş olan, “Kardeşim, bizim haber ne oldu? Niye yazmıyorsun bunu?” der durur. Kimisi de, “ Kaç gün önce bir yazı göndermiştim, hâlâ tek tık yok!” diye haberinin (!) yayınlanmamasından yakınır ve size önceden yaptığı iltifat ve methiyeleri anında unutur, “Sizden de gazeteci olacak!. Korkak herifler. Daha bir haberi bile yayınlatamıyorsunuz!” diye başlar kendine göre çakmaya. Bazıları da, hemen hemen kerkesin malumu olan bir konuda da olsa sizinle paylaştığı bilgileri, “Bunu köşende görmek istiyorum! Bak bu dosya çok gizli! Bu bilgileri yazmanız için yalnız size veriyorum. Yaz ama adımı verme!” diye kendinin gizlenmesini isteyerek kibarca uyarır. Kimisi de, haberi yapmayı muhabire bırakmadan, "Şunu şöyle, bunu böyle yaz!" diye, neyi nasıl yapmanız gerektiğini emretme takıntısnı yaşar. Bazı haberde adı geçenlerde, rahatsız olmuşlarsa , “Yazmadan önce bir haber verseydin!” diye serzenişte bulunur. Gazetenizi, radyonuzu, televizyonunuzu belki verdiği ilandan olsa gerek, kendi sesi gibi görenler de, “Yazmazsan görüşürüz!” diye tehdit ederken, aleyhinde yazılacaklar da, “Yazarsan görüşürüz!” hatırlatmasını yapar. Konu uzadıkça, “Ben bildiğin kişilerden değilim. Nasıl yazarsın!, Bir yaz! Bunu asla yazamazsın!, Yazarsan külahları değişiriz!. Bir yaz, o zaman kendinin kapıdışarı edildiğini görürsün” tehditlerini sallarken, beklenen son cümle çıkar dudak arasından: "Hayatının kıymeti varsa yazmazsın! Kendini düşünmüyorsan, çoluk çocuğunu düşün!" dedik ya, gazetecilik dıştan göründüğünün aksine cidden zor iş. Size ulaşan bilgi ve belgeleri yayınlasanız bir türlü, yayınlamasanız bir türlü. Gazeteci olarak, ilk önce olayların kahramanlarıyla karşı karşıyasınız sonra da, yayıncınız yani; gazeteniz, televizyonunuz veya radyonuzun yetkilileriyle. Gerçek muhabir arkadaşlar bilirler: Gönderdikleri haberler, merkezde çıkar ilişkilerine göre o hale getirilir ki, haberin sahibi bile onu ilk okuduğunda tanımakta zorluk çeker. Birde, habercilikle uzaktan yakından alakası olmayan abiden, hocadan, reisten, başkandan veya bilmem hangi siyasiden torpilli muhataplarınız işin içindeyse, size iyi tahammüler. Zira onlara laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Yayıncılık, kamuoyunu gelişmelerle ilgili bilgilendirmekten çıkarılıp, güç merkezlerini yağlama, yıkamacılık, ideoliji yayma aracı, reklam almada tehdit, savunma aracı, toplantı veya ziyaretlerde özel yer edinmek için malzeme olarak kullanma haline getirilince, gelişmelerle ilgili bilgilendirmeye yönelik gerçek gazetecilik yapmak da mümkün olmuyor. Dolayısıyla, neyin gerçek, neyin manupülasyon olduğu da bilinmiyor. Her ne kadar gazetecinin emeklisi olmaz dense de, tanıdığımız, bildiğimiz gerçek gazetecilik için çırpınmalarına şahit olduğumuz biri bize bir gün, “Artık, gazeteciliği bıraktım” dediğinde şaşırmıyoruz. Bu meslekte yaşanan sinir harbine dayanmak, anlatılamayacak kadar güç...Bizler yazalım, yazmayalım veya yazamayalım dünya dönmeye, patronlar da rollerini oynamaya devam ediyor. Kısacası gereçek gazetecilik sanıldığından da zor bir iş vesselam.. NOT: Sitemizde yayınlanan köşe yazılarından yazarların kendileri ve yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşleridir. Yorumu ekleyen kişi kimliğini gizlemesi durumunda yapılan yorumlar onaylanmamaktadır. Köşe yazılarından ve yazılan yorumlardan www.cavuslu.org Çavuşlu Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
BİZ BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA… - 03/07/2018 |
BİZ BÜYÜDÜK VE KİRLENDİ DÜNYA… |
Mânisiz Ramazan Ayı!... - 22/05/2018 |
Mânisiz Ramazan Ayı!... |
M.SIRRI ÖZTÜRK'E VEFASIZLIK - 13/07/2017 |
M.SIRRI ÖZTÜRK'E VEFASIZLIK |
Şehitler Vurulunca Değil, Unutulunca Ölür… - 01/05/2017 |
Şehitler Vurulunca Değil, Unutulunca Ölür… |
Görele Ve Görelespor… - 10/04/2017 |
Görele Ve Görelespor… |
Sılaya Özlem, Memlekete Özlem… - 23/02/2017 |
Sılaya Özlem, Memlekete Özlem… |
FAKÜLTEMİZE SAHİP ÇIKALIM... - 10/09/2016 |
FAKÜLTEMİZE SAHİP ÇIKALIM... |
DÜŞME... - 12/04/2016 |
DÜŞME... |
UNUTULMAYAN KOMŞULUKLAR - 05/04/2016 |
UNUTULMAYAN KOMŞULUKLAR... |
Devamı |