01/07/2012
01/07/2012
Kamuoyuna sızdığı kadarıyla ÖYM hakkındaki yeni düzenlemeler, sivil ve askeri bürokrasinin dokunulmazlıklarının genişletmektedir. Böylece sadece MİT mensupları için değil, Genel Kurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, emniyet müdürleri ve üst düzey bürokratlar için de koruma zırhı oluşturulacaktır.
AK Parti,, MİT ve Özel Yetkili Mahkemeler meselesini bahane ederek yandaşı olan bürokratlara koruma zırhı giydiriyor. Bu koruma refleksi, “bürokratik oligarşi”nin yeniden inşa edilmesi demektir. Bir zamanlar seçilmişlerin önünde en büyük engel olarak atanmışları gören AK Parti, şimdi de yandaş bürokratlarına yönelik “ bürokrasinin demir kafesi ”ni oluşturuyor. Vaktiyle şikâyet ettiği bürokrasiyi dönüştürerek, onları kendi çıkarları doğrultusunda korumaya alıyor. Demokrasiyi bir tarafa bırakan AK Parti, Şike Kanunu, MİT Kanunu, ÖYM ve diğer kanunlarla kişilere yönelik düzenlemeler yapmaktan ve hukukun eşitlik ilkesini zedelemekten de çekinmemektedir.
AK Parti bir taraftan dokunulmazlıkların sınırlarını genişletiyor, öte yandan da şeffaf ve hesap verebilir oldukları iddiasını taşıyor. Uyum ve davranış bozukluğu gösteren AK Parti’nin temel normlarla; ilgi, bilgi, bilinç, tutum ve davranışları arasında ciddi kırılmalar vardır.
AK Parti kişilere yönelik yasal düzenlemelerle " kanunlar önünde herkes eşittir " ilkesini ayaklar altına alıyor ve temel ilkeleri öldürüyor. Bir taraftan “ Fırat’ın kıyısında bir kuzuyu kurt kapsa hesabı benden sorulur ” derken, diğer taraftan da sadece Fırat’ın kıyısında değil, ülkenin genelindeki kuzuları kapan “ bazı yandaş kurtlara ” sahip çıkıyor.
Başbakan ülkeyi sanki kendi evi gibi sanıyor. İlk bakışta bu çok güzel bir şey gibi görünüyor. Ama işin iç yüzü hiç te öyle değil. Başbakan karar alma süreçlerinde “ bu konuda siz ne düşünüyorsunuz ” diye sormuyor. Başbakan ev halkını yok sayıyor ve onlara danışma gereğini bile hissetmiyor. Dayattığı fikirlerini de sanki ev halkının isteğiymiş gibi sunuyor. Hızla değişen gündeme bakıldığında; çocuk sayısı, kürtaja karşı tutumu, ÖYM ve diğer konuları başbakan tek başına belirlemeye çalışıyor. Bugün istenen en az üç çocuk; ama yarın Çin’deki gibi tek çocuk sınırlamasının gelmemesini garanti edemezsiniz. Başbakan’a göre ÖYM dün iyiydi. Bugün ise ÖYM devlet içinde paralel yapılanmış ve mutlaka kaldırılmalıdır. Bütün bu tartışmalı konular nedeniyle Başbakan’ın evinde huzur yok. Başbakan’a göre evinde kimse onu anlamıyor. Sadece çevresinde bulunan çok az sayıdaki kişiler onu anlıyor. Dünkü düşmanları bile, bugün her nasılsa dostları oldu.
Başbakan, evindeki sorunlardan dolayı kendilerini meyhanelere atıp, haklılıklarını içki masalarında çıkarmaya çalışanlara benzer yöntemler izliyor. Sürekli konuşuyor ve kendini haklı çıkarmaya çalışıyor. Başbakan, eve de pek uğramıyor aslında. Bir zamanlar kendisini ortadan kaldırmaya yeltenenlerle aynı masada buluşup dertleşiyor. Yeni yasal düzenlemelerden medet umuyor. Yerel vicdanı olmayanın küresel vicdanı olabilir mi sorusuna aldırmadan, yerel vicdanı Uludere’yi bir tarafa bırakıyor ve küresel vicdandan bahsediyor. Kendisi ve yaptıklarını onaylayanların dışında, her şeyi hor görüyor.
Başbakan, Dostoyevski’nin muhteşem eseri “Suç ve Ceza” daki Raskolnikov gibi insanları olağanüstü ve sıradan olmak üzere ikiye ayırıyor. Başbakan’a göre sıradan insanlar boyun eğmek ve itaat etmek zorundadırlar. Olağanüstü insanlar ise, sürekli olarak kanunları çiğner ve yıkıcıdırlar. Olağanüstü insanların işledikleri suçlar son derece çeşitlidir. Bu kişiler amaçlarını gerçekleştirebilmek için vicdanlarının etkisini ortadan kaldırma yeteneğine sahiptir.
“ Suç ve Ceza ”da Raskolnikov, tefeci dul kadın Alyona’yı öldürmekle kalmayıp, hesapta olmayan bir şekilde Alyona’nın kızkardeşi Lizaveta’yı da öldürüyor. Vicdanıyla mücadele eden Raskolnikov, ölümünden dolayı kendisini değil, Lizaveta’yı suçluyor.
Sadece tek bir cinayeti planlayan Raskolnikov, hesapta olmayan ikinci bir cinayeti de işliyor. İşte bu hesapta olmayan cinayet, insanların başlarına neler gelebileceğini bilemeyeceklerini çok net olarak ortaya koyuyor. Bu bilinmezlik günümüzde başbakanlar için de geçerlidir. Uludere’de 34 sivil vatandaşımızın öldürülmesi Başbakan ve hükümet için hiç de hesapta olmayan bir cinayettir. Raskolnikov, Lizaveta’yı kendi ölümünden sorumlu tutarak işlediği cinayeti normalleştirmekte ve meşrulaştırmaktadır. “ Onlar zaten kaçakçıydı; öldürülmeselerdi, kaçakçılıktan yargılanacaklardı ”, “ Ahmet mi, Mehmet mi nereden bilinecek? ” benzer ifadeler de Uludere’deki katliamı normalleştirmek ve meşrulaştırmak demektir. Raskolnikov’un düşünceleri yüz elli yıl öncesine ait. Uludere’ye ilişkin normalleştirici düşünceler ise 2012 yılına ait.
Raskolnikov işlediği iki cinayet sonrası oldukça gergin ve akıl yürütme yeteneğini yitirmiş görünüyor. Uludere’yle ilgili sağduyu, bugün birilerini terk etmiş görünüyor. Ama ya yarın? Bu gerginliğin nedeni nedir?
AK Parti, “ iktidar ancak onu almak cesaretini gösterenlere verilir ” ifadesini doğru anlamıyor. AK Parti’nin cesareti, onların haklı olduğu anlamına gelmiyor. AK Parti’nin kendine özgü bir teorisi var. Amaçlanan şey iyi ise, yapılan kötülükler mübahtır.
AK Parti iktidarının sırrı, Parti’nin iktidar olma isteğinin çok güçlü olmasıdır. Bu yüzden AK Parti, başkaları için söz konusu olmayan birtakım haklara sahip olmanın peşinden koşmaktadır. İktidar isteğinin çok güçlü olması, AK Parti’yi adının hilafına adaletsizliğe sürüklemektedir. Suç ve Ceza’da Rakolnikov, vicdanının sesini dinliyor ve suçunu itiraf ederek geleceğini kurtarıyor. 2023 hesapları yapan AK Parti’nin geleceği ise, Parti’nin atacağı adımların yönüne bağlı. AK Parti vicdanının sesine mi, yoksa her şeye rağmen iktidarda kalma arzuna mı kulak verecek? Bekleyip göreceğiz.
Sitemizde yayınlanan köşe yazılarından yazarların kendileri ve yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşleridir. Yorumu ekleyen kişi kimliğini gizlemesi durumunda yapılan yorumlar onaylanmamaktadır. Köşe yazılarından ve yazılan yorumlardan www.cavuslu.org hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.