Türkiye’deki pek çok vatandaş gibi 1960.larda rahmetli babamda ailesinin rızkını kazanmak için Almanya’ya gitti.O yıllarda çocukluğumuzu doya doya yaşadık.
Bizde ülkemizde ki pek çok çocuk gibi babası olan ama babasız yaşayan çocuklardandık. Sizler de bilirisiniz eski evleri, iki göz odada amcam, eşi, halamlar, abim ve ben en az 10 kişi yaşardık. Sofra’ya oturunca ilk çocukların karnı doyurulurdu. Onlar yedirildikten sonra, büyükler yerdi. Şuan ki oyuncaklar bizim zamanımız da yoktu. Bizim oyuncaklarımız anamızın diktiği bez bebekler’idi. Fasulye çangalından çadır yapar evcilik oynardık. Tüm mahallenin çocukları bizim evimizin kapısında toplanır’dı. Mahalle de su yoktu, su sadece bizim kapımızdaydı, annemler koca kazanları çalı ateşinin üzerine koyar, tüm mahalle kadınları hep beraber haftalık çamaşırlarını yıkarlar sonrada çamaşırlara kül suyu döker tamamen temizlenmesini keyifle çaylarını içerlerdi. Kız çocukları evcilik oynar, erkek çocukları şimşirden yapılmış mıras ( misket) oynarlardı. Abilerimiz bazen gelir bizim oyunumuzu bozar, bizi ağlatırdı. Analarımız ellerine fındık çubuğu alır onları kovalardı. Tabi hepimizin üzeri çamur içindeydi. Mendil mi vardı? Anamız fındık yaprağı ile burnumuzu silerdi. Gerçi onlar burnumuzu silsin diye beklemezdik burnumuzu kolumuza silerdik. Hiç unutmam, dayımın oğlu, abim üst mahalleden gelen abilerim evimizin az ilersinde hangimiz daha ileri işeyeceğiz diye yarış yapıyorlardı biz kızlar ‘fesatız’ya’ onlar görmeden onardan daha yükseğe çıkar, başlardık onları taşlamaya abim’ler donlarını yukarı çekmeleriyle peşimize düşmeleri bir olurdu, bizler hemen anamıza sığındık tabi. Ama rahmetli dedem ‘Allah nur ışığında yatırsın’ en az 10 çocuğuz hepimizi fındık çubuğu ile bir güzel döver ve biz daha acımızı unutmadan inekleri önümüze katardı. ‘Anlaşıldı sizi rahatlık bozuyor’ diyip elimize mısır ekmeyi ve çökeleği tutuşturdu. ‘Erkeksen hayır de bir dayak daha yersin’. O yüzden bizler ağlaşa ağlaşa inek yaymaya giderdik. Şimdiki gibi bahçeler de sınır yoktu herkes birbirinin bahçesinden meyva yerdi. Dedem hep derdi ki kurtlar, kuşlar, çocuklar yesin ki bizlere sevap yazılsın. Çok fakirlik vardı, ama şuan ki en lüks en güzel yemeğin yerini yoğurdun içine azcık süt döküp ve içine mısır ekmeyi doğrayıp yemenin zevkini ve tadını hiç bir yemek alamazdı. Ağaç tepelerine çıkıp koro eşliğinde avazımız çıktığı kadar bağıra bağıra türkü söylemenin mutluluğu şu an nerde var ki. Belki sabahın köründe analarımız bizi kaldırıp inek yaymaya gönderiyordu, belki salya sümük dolaşıyorduk, belki çok fazla oyuncak seçeneğimiz yoktu, belki o zamanlar çocukluğumuzu yaşayamadığımızı düşünüyorduk, belki ailemizden bizi çok çalıştırdıkları için nefret ediyorduk, belki bir kuru ekmeğimiz vardı ama şimdi geriye dönüp baktığımda aslında o zamanlar ne kadar mutlu ve de huzurluymuşuz. anneannemin kapısının önünden bacağı kırk bir sofra hiç kalkmazdı. Yoldan geçen herkese yemek verilirdi.Komşulukta art niyet ve çıkarcılık yoktu. Mahallenin gençleri fındık veya mısır soyarken atma türkülerin ardı arkası kesilmezdi. Birinin eli incilse tüm köy halkı o kişiye el olurdu.
Kimse kimseden maddi bir menfaat beklemezdi. Küçükler büyüklere, büyükler küçükleri sever ve sayardı.
Zaman zaman düşünüyorumda eskiden çok mutluyduk. Keşke geçmişte çocuk kalsaydık.
YAZAR: Bülbül GENÇ / www.goreleekspres.com