Mevlüt KAYA
mkaya@hotmail.com
KULUNCAK KÖYÜ’NÜN ADI ÜZERİNE
27/01/2018 Türkler, yer adlandırması yaparken arazinin sahibi, rengi, şekli, suyunun tadı ve olay yeri gibi hususları dikkate almışlardır. Ongunları olan hayvanlarla birlikte, evcilleştirdikleri ve gündelik yaşamda büyük önem verdikleri birçok hayvanı da yer ve bitki adlarına nakşetmişlerdir. At, bu hayvanların başında gelmiştir. At, koyun ve keçinin Türk boy, oymak ve cemaat; yer, mevki ve su adlarında görülmesi rastlantı değildir. Asya’da kulunla ilgili bazı Türk topluluklarının adları ve menşeleri aşağıdaki gibidir: Kulum, Kulumbay, Kulunbay, Kulunşak, Kulumbet: Kazak. Kulumbet: Özbek. Kulunçak, Kuluntay: Kırgız. Kulun-wu-ku: Uygur (Dokuz Oğuz) (L. N. Lezina-A. V. Superanskaya, Türk Onomastikası-Çin Seddi’nden Viyana Kapılarına Kadar Bütün Türk Halkları Selenge Yayınları, İstanbul 2009, s. 386). Menşei eski Türkçe olan kulun ve gulun (Mehmet Ölmez, “Türkiye’deki Ağız Çalışmaları ve Dizin Bölümleri”, Türk Dilleri Araştırmaları Dergisi, sayı: 19, s. 264, 299) sözcükleri, tarihsel süreçte Anadolu’da ve Asya’daki Türk yurtlarında bazı ses değişiklerine uğramıştır. Tarihî metinlerde kulun tay, kuluncak ise küçük tay/yeni doğmuş tay anlamlarında kullanılmıştır. Aynı eski metinlerde kodak, koduk, koducak sözcüklerinin küçük sıpa; gölük (=kuluk) sözcüğü ise Türkiye Türkçesi ağızlarında hem eşek hem de yavrusu için kullanılmıştır (Ali Cin, “Eşek Kavramının Anadolu Ağızlarındaki Kullanım Çeşitliliği”, International Journal of Social Sciences and Education Research, cilt: 2, sayı: 4, s. 1560). Kuluncak adının türetildiği kulun sözcüğünün etimolojik tarihi incelendiğinde, Türk yer adlarındaki özgün maddi ve manevi kültür bileşimi daha iyi analiz edilecektir. Kulun tarihsel süreçte, bazı yerel değişkenlerle halk ağzında ve yazılı kaynaklarda yer almıştır. “Divan-û Lügati’t-Türk”te, qulan sözcüğünün karşılığı yaban eşeği olarak verilmiştir (Kaşgarlı Mahmut, Divan-û Lügati’t-Türk, haz. S. Erdi-S. T. Yurteser, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2005, s. 448). Şemseddin Sami, “Kamus-ı Türkî”de sıpayı tarif ederken yaşını geçmiş eşek yavrusu tanımlamasının ardından parantez açarak, daha küçüğüne kulun derler, notunu düşmüştür (Şemseddin Sami, Kamus-ı Türkî, Enderun Kitabevi, İstanbul 1989, s. 817). Türk lehçelerinde ise kulun sözcüğünün karşılığı atla ilgili olup, şöyledir: Kulun, gulun: at (Türkiye, Kırgızistan, Azerbaycan); kolon: tay (Başkurt); kulın: tay (Kazak). (Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü-I, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1991, s. 514). Giresun-Espiye-Güce ve Eynesil yörelerinde kulun, yaprakları at ayağına benzeyen yabani bir ot türünün adıdır. Yaylalarda, sazlık yerlerde ve dere kıyılarında yetişmektedir. Kulun bitkisinden taylar beslenmekte ve bazı yemekler de yapılmaktadır. Kulunla ilgili buralarda, bugün halâ kullanılmakta olan eski bir deyim vardır: “Öyle ağır konuşuyor ki adama kulun attırır! (karnındaki yavruyu düşürttürür)” (Namık Topal ile 20.02.2017 tarihinde yapılan kişisel görüşme). Trabzon yöresinde ise kulunlamak/gulunlamak sözcüğü, genel olarak hayvanın doğurması anlamında kullanılmaktadır (Necati Demir, Trabzon Yöresi Ağızları I-II-II, Gazi Kitabevi, Ankara 2006, s. 110, 164). Aynı yörelerde kulun tay, gulunnamak/gunnamak ise karnındaki yavruyu doğurmak anlamında kullanılır. Buradaki doğurmak ifadesiyle yalnız at ve eşekler değil, böcekler de kastedilmektedir: “Sinekler/fareler buraya gunnamış!” (Emine Kaya ile 02.09.2016 tarihinde yapılan kişisel görüşme). Güce’nin Kuluncak köyünün ad menşei hakkında bugüne dek yapılmış herhangi bir araştırma bulunmamaktadır. Bazı elektronik bilişim sitelerinde kulun sözcüğünün Rumca kökenli olduğu iddia edilmiş ise de bu iddialara herhangi bir dayanak sunulmamıştır. Mevlüt KAYA NOT: Sitemizde yayınlanan köşe yazılarından yazarların kendileri ve yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşleridir. Yorumu ekleyen kişi kimliğini gizlemesi durumunda yapılan yorumlar onaylanmamaktadır. Köşe yazılarından ve yazılan yorumlardan www.cavuslu.org Çavuşlu Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
EYNESİL’DE KOZ HELVASI VE PEKMEZCİLİK - 20/06/2018 |
EYNESİL’DE KOZ HELVASI VE PEKMEZCİLİK |
EYNESİL YÖRESİNDE YAYLACILIK GELENEĞİ (1) - 18/05/2018 |
EYNESİL YÖRESİNDE YAYLACILIK GELENEĞİ (1) |
GİRESUN YÖRESİNDE “KAYNAĞA GİTMEK” (1) - 14/04/2018 |
GİRESUN YÖRESİNDE “KAYNAĞA GİTMEK” (1) |
1937’DE GİRESUN’DA HAYAT PAHALILIĞI - 06/04/2018 |
1937’DE GİRESUN’DA HAYAT PAHALILIĞI |
BASINDA KARADENİZ GÜVENLİĞİ (1932-1953) - 04/03/2018 |
BASINDA KARADENİZ GÜVENLİĞİ (1932-1953) |
1937’DE GİRESUN’DA TOPRAKLANDIRMA DESTEĞİ - 24/02/2018 |
1937’DE GİRESUN’DA TOPRAKLANDIRMA DESTEĞİ |
1953’TE FINDIĞA DAİR HABERLER - 10/02/2018 |
1953’TE FINDIĞA DAİR HABERLER |
YEREL TARİH VE MEKTUPLAR... - 04/02/2018 |
YEREL TARİH VE MEKTUPLAR... |
1937’DE GİRESUN’DA BAZI GELİŞMELER... - 17/01/2018 |
1937’DE GİRESUN’DA BAZI GELİŞMELER... |