Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren tarımda ve sanayide giderek aşama kaydeden iman şehri Giresun, gerek fındık piyasası gerekse ithalat-ihracat konularında sık sık yerel basında yer tutmuştur. Şehir işleri ve altyapı sorunlarının sürmekte olduğu ancak günden güne aşıldığı 1930’lu yılların sonunda ülkedeki genel iktisadi buhranın Giresun piyasasını etkilemesi, dolayısıyla gündelik yaşamda birçok olumsuzluklar yaşanması olağan bir sonuç halini almıştır. İkinci Dünya Savaşı daha başlamadan, ülkede yayılan iktisadi buhran her şeye rağmen Giresun’u birçok şehirden daha az etkilemiştir. Giresun’un fındık ve diğer tarım ürünlerinin yanı sıra sahip olduğu bazı yerel işletmeler vardı. Ancak bazı şehirler iç bölgelerde, sanayiden uzak, toprakları verimsiz bir haldeydi.
İkinci Dünya Savaşı yıllarına doğru Giresun’da şehir işleri eskisi kadar hızlı ilerleyemese de en azından bütçe ve tekniğin elverdiği kadarıyla sürdürülmeye çalışılıyordu. 30 Aralık 1937’de Keşap nahiyesine su getirilmesi projesi bu çalışmaların bir yansımasıydı: “Keşab nahiye müdürü B. Ziya Aktan’ın gayreti ve halkın elbirliği ile Keşab nahiye merkezine temiz su getirilmektedir. Yollar, açılmış, borular döşenmiştir. 8-10 güne kadar bu işler bitirilmiş olacaktır.” Aynı tarihli gazete haberine göre Giresun Belediye Başkanı Eşref Dizdar’ın yirmi günlük izinle “bazı belediye işleri” için Ankara’ya gittiği, oradan da İstanbul’a geçeceği ve İstanbul yoluyla geri döneceği bildirilmiştir (Akgün, 30 Birincikanun 1937).
Öte yandan Giresun’da milli törenler ve önemli günler de altyapı ve şehir işleri kadar hassasiyetle üzerinde durulan konulardı. Aralık 1937 sonlarında Kızılay’ın altmışıncı yıldönümü Giresun’da büyük bir coşkuyla kutlanmıştı. Aynı zamanda kültür işleri de bir koldan yürütülüyor, Halkevleri çeşitli etkinliklerle halkın dikkatlerini üzerine çekiyordu. Bu günlerde yerel basında övünçle haber yapılan bir gelişme olmuştu ki, Giresun kültürünün kayıt altına alınması açısından hayli önem arz ediyordu. Giresun yöresine ait türkülerin plak yapılarak piyasaya girmesi şehirde sevinçle karşılanıyordu: “Değerli hemşehrimiz Hafız Avni’nin bu yıl İstanbul’da, plaka verdiği Sazlı Giresun türküleri gelmiş ve halkımız tarafından takdirle dinlenmeğe başlanmıştır. Bilhassa (Al Tavandan Belleri) yürüme türküsü, çok muvaffaktır. Hemşehrimizi candan tebrik ederiz.”(Akgün, 30 Birincikanun 1937).
1937 yılında Giresun merkezi kadar olmasa da kıyı kazalarında da gündelik yaşam hareketli geçmekteydi. Her kazanın tarım, hayvancılık ve işletmecilik dışında bazı sosyal aktiviteleri vardı. Bunların başında spor geliyordu. Milli bayramlar ve önemli günlerde çeşitli kutlamalar yapılmaktaydı. Ancak nüfusun giderek arttığı yerleşim yerlerinde ihtiyaçlar da giderek çoğalıyordu. 1937’li yıllarda Görele’nin en büyük ihtiyacı yeni bir jandarma karakolu binasıyla hükümet konağı idi. Göreleliler bu ihtiyaçlarını sık sık dile getiriyor, yetkililerin çözüm bulmaları yönünde seslerini duyurmaya çalışıyorlardı (Akgün, 14 Birinci teşrin 1937; Akgün, 16 Birinci kanun 1937). Aynı yılın Kasım ayında Görele’de bir yangın çıkmış ve şehirde pek çok işletme zarar görmüştü. Bu olay ise Görele’de sigorta meselesini zorunlu bir ihtiyaç olarak gündeme taşımıştı.
NOT: Sitemizde yayınlanan köşe yazılarından yazarların kendileri ve yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşleridir. Yorumu ekleyen kişi kimliğini gizlemesi durumunda yapılan yorumlar onaylanmamaktadır. Köşe yazılarından ve yazılan yorumlardan www.cavuslu.org Çavuşlu Haber hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz