DÜNYADA YOLCU OLABİLMEK!
“Önce Allah vardı; O’ndan evvel hiçbir şey
yoktu... Sonra O, gökleri ve yeri yarattı.”1
Kıymetli Kardeşlerim!
Bu hadisi, yaratılış hakkında soru soran Yemenli bir
gruba hitaben söyler Allah Resulü (s.a.s). Yerleri ve gökleri,
canlı-cansız her varlığı, geceyi ve gündüzü var eden
Rabbimiz, sonra insanı da yaratarak onun dünyadaki
serüvenini başlatır. Yüce Allah, ona değer verip kendi
ruhundan üfler. Yaratılışının hikmeti olan kulluk imtihanı ile
onu baş başa bırakır.
İnsanın imtihana çekileceği mekan olarak yeryüzü
seçilir. Ardından kendisine birbirini takip eden iki hayat
verilir. Birincisi dünya hayatı; fani, kısa ömürlü ve kazanca
dönüştürülmesi gereken bir hayat. İkincisi ise ahiret hayatı;
ebedi, ölümsüz... Kişinin dünya tarlasında ektiğini biçeceği,
sevap ve günah olarak yapıp ettiklerini eksiksiz göreceği
hasat mevsimi.
Kardeşlerim!
Gelip geçici olan dünya hayatına şüphesiz bizler de
bir gün veda edeceğiz. “Durun, bana biraz zaman tanıyın. Bu
son yolculuğum için gerekli hazırlıkları yapayım” dahî
diyemeden. Kim bilir belki de eşimiz, dostumuz ve
sevdiklerimizle helalleşemeden. Zira, Rabbimizin kapımızı
ansızın çalacak bir hükmüdür ecel. Ne bir saniye öne çekilir
ne ertelenir. Ne de herhangi birimizi görmezden gelir ölüm.
Hepimizin inandığı bu gerçeğe rağmen, çabucak
geçip giden dünya hayatına kendimizi kaptırıyoruz çoğu
zaman. Gündelik meşgaleler, yarına dair hesap ve hayaller...
Bazen ihtiras, daha iyi olma kaygısı... Bazen bütün ruhumuzu
kuşatan ve mahkum eden benlik duygusu... Dünyaya özgü
endişeler... Bizi bize ve kardeşlerimize yabancılaştırıyor,
kalabalıklar içerisinde yalnızlaştırıyor. Yaratılış ve dünyaya
gönderiliş gayesinden bizi uzaklaştırıyor. Bu gayeden
uzaklaştıkça hem kendimize hem insanlığa hem de Yaratan’a
karşı sorumluluklarımızı unutuyoruz.
Oysa, Yüce Rabbimiz, “Allah'ın sana verdiği
şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini
unutma...”2
buyurur ve iki alemin de gereğini yapmamızı
ister. “Dünyada kimsesiz bir garip yahut bir yolcu gibi
ol!”3
nasihati ile Efendimiz (s.a.s) de asıl hedefin bâkî hayat
olduğunu dile getirir. Dünyanın, ahirete uzanan zorlu ve
sonlu bir yol olduğunu hatırlatır. İnsanın, yoldaki işaretlere
riayetiyle ahiret yurdundaki konumunu kendisinin
belirleyeceğini vurgular. Buna göre girdiğimiz yol bizi ya
huzura ya da hüzne götürür. Tercih bizimdir.
Kardeşlerim!
Cennet, tohumunu bu dünyada ektiğimiz bir bahçe,
cehennem de ateşini bu dünyadan götürdüğümüz bir yangın
yeridir. Rahmet Elçisi Efendimiz (s.a.s), ömrünü bu yangın
ile müminlerin arasına perde yapmıştır. Onun hayatı Allah’a
kul olmanın, ahlakın, sadakatin, insanca yaşamın ve ebedi
mutluluğa ulaşmanın anahtarıdır. Onun bizzat yaşantısı bize
örnek olmakla birlikte sözleri de gerçek bir mümin
olabilmenin hazine ve şifrelerini taşır.
Allah Resulünün dilinde mümin bal arısı gibidir. Bal
arısı gibi hep güzel, temiz, helal şeyler yer ve hep güzel
şeyler üretir. Hiçbir şeyi ne döker, ne kırar, ne de ifsat eder.4
Onun gönlünde daima iyi, yararlı ve olumluya yer vardır.
Gözü iyi olanı görür. Dilinden güzel sözler dökülür.
Allah Resulü’ne göre hurma ağacı gibidir mümin.5
Her daim imanından aldığı kuvvetle canlılığını korur.
Üretkendir, yaratılış hikmetini unutmadan insanlığa yararlı
olur.
Mümin altın gibidir.6
Değerini hiçbir zaman
yitirmez. Ateşe atılsa bile İbrahimî bir duruşla doğru bildiğini
söyler, Hak uğruna özünden ödün vermez. Dinin ona çizdiği
yoldan asla sapmaz.
Yeşil ekin misalidir mümin.7
Yıkılmaz, türlü
musibetlerle imtihan edilse de. Bilir ki kula düşen, bunları
Eyüp misali sabır, teslimiyet ve vakarla kabullenmektir.
Kahır değil, lütufla bakmak gerekir Yüce Yaratan’dan gelene.
Ümitsizliğe yer yoktur onun hayatında; “Şüphesiz Allah
bizimle beraberdir”8
inancını hücrelerine kadar
dillendirendir mümin. Herkesin onu terk ettiği anda onu terk
etmeyen bir mevlası olduğuna inanır.
Mümin, güzel koku satan attar gibidir.9
Ahlak, âdâb,
erdem takdim eder beraberindekilere. Hep olumlu yer edinir
zihinlerde. Hayırla yâd edilir, hoş seda bırakır gönüllerde.
“Mümin, kendisiyle dostluk kurulabilen kişidir.
İnsanlarla dost olmayan ve kendisiyle dostluk
kurulamayanda hayır yoktur.”10
nebevi öğretisi yön verir
müminin ilişkilerine. Onun davranışları şefkat, merhamet,
samimiyet, ülfet ve muhabbetle örülmüştür.
Kardeşlerim!
Ne mutlu Kutlu Elçinin bu övgülerine mazhar
olanlara! Ne mutlu yolu huzura çıkanlara! Ne mutlu yaratılış
hikmetine sarılarak Mevla’nın rızasına ulaşanlara! Ne mutlu
fâni alemi bâki bir hazineye dönüştürenlere!
1
Buhârî, Tevhid, 22.
2
Kasas, 28/77.
3
Buhârî, Rikâk, 3.
4
Ahmed b. Hanbel, II, 199.
5
Buhârî, Edeb, 89.
6
Ahmed b. Hanbel, II, 199.
7
Buhârî, Tevhid, 31.
8
Tevbe, 9/40.
9
Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebir, XII, 319.
10 Ahmed b. Hanbel, II, 400.
Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü