10/02/2011
İnsanın bildikleri arttıkça, dertleri de artarmış. Hani derler ya, az bilen daha mutludur diye.
Ben de bildiklerim arttıkça ve buna rağmen etkili ve yetkililerin yanlışlarını gördükçe, daha mutsuz oluyorum, geleceğimden umutsuz oluyorum. Bunun yanında ise olumsuzluklara karşı mücadele edenleri, doğru şekilde yapılması gerekenleri, yanlışları anlatanları, düzeltmeye çalışanları, yaşadığı yere, yöresine, bitkisine, canlısına, ülkesine, dünyasına sahip çıkanları gördükçe umudumu her daim taze tutuyorum.
14 Ocak 2011 Cuma günü saat 13.30’da Giresun’da HES’lerin zararları konulu bir panel düzenlendi. Panelist olarak Yıldız Teknik Üniversitesinden çevre konusunda uzman Prof.Dr.Beyza Üstün, Avukat Alptekin Ocak ve Giresun Derelerin Kardeşliği Platformu basın sözcüsü Ali Dursun katıldı.
Herkes neler yaşadığını, neler yapılması gerektiğini, bilgileri ölçüsünde anlatmaya, halkı bilinçlendirmeye çalıştı. Ancak, sanırım bilim adına konuşan Prof.Dr.Beyza Üstün’ün sunumu, her şeyi apaçık ortaya koyuyordu. Kendisini daha önceden de tanıdığım ve tanımaktan onur duyduğum Prof.Dr.Beyza Üstün’ü Giresun’da görmek, tekrardan görüşmek mutluluk vericiydi.
Peki ne anlatıyordu sayın Üstün? Bilim adına neler söylüyordu?HES’ler böyle giderse, insanlığın sonunun geleceğiydi, nihayetinde anlattıklarının!
“Aman Allahım” işte ilk aklıma gelen sözcükler bunlardı.
Kendimi bu konuda bir şeyler bilen biri zannediyordum, ancak bilgimin çok az olduğunu, HES’lerin zararlarının açısının ne kadar geniş olduğunu ibretle öğrendim.
Esas olan neydi, nelerdi HES projelerinin altındakiler?Doğanın tahribatı mı, ekolojik dengenin bozulması mı, yer altı maden zenginlikleri mi, suların kullanım hakkının 49 yıllığına devri mi, dışa bağımlılıktan kurtulmak mı, yoksa 2.000’den fazla HES şirketine bağımlı olmak mı?
Bunlar bile insanı ürpertmeye yeter aslında…
Doğanın kıyımı bir yana, suyun hapsedilerek borular ve/veya kanallar vasıtasıyla akarsularımızın yatağından alınıp, kilometrelerce götürülüp, sonra yüksek bir yerden aşağı salınması, bunun yanında kuyruk suyu tabir edilen bırakılan suyun hemen bırakıldığı yerden bir başka HES santrali için tekrardan borular ve tüneller içine alınması, bunun dere boyunca sürmesi, olayın vahametini anlamaya yetiyor aslında.
Buradan elde edilecek suların aslında sadece bir sıvı olduğunu görmek gerek! Suların buharlaşması, tekrar yeryüzüne yağması, toprağın suları emerek kaynaklardan çıkması veya yeraltından ve yer üstünden derelere akması, bu akış sırasında topraktaki mikroorganizmalar ve minerallerle suyun besleyici özelliğini kazanması artık bitecek. Çünkü buharlaşacak su olmayacak. Ekolojik denge bitecek.
HES’leri savunanlar “enerjide dışa bağımlı olmak”tan kurtulacağımızdan bahsediyorlar. Oysaki sayıları şu anda 2.000’den fazla olan HES şirketlerine bağımlı olacağımız konusunu kimse göremiyor!
Yani evet, direkt olarak dışa bağımlı olmaktan kurtulacağız, dış destekli 2.000’den fazla şirkete bağımlı olacağız. İşte fark bu!
Bir diğer savlarında da, derelerin boşa aktığını halka empoze etmeye çalışıyorlar ve sularımızın bu haliyle değersiz olduğu yalanını bilinçaltına yerleştiriyorlar. Bilinmelidir ki, tabiat var olduğu günden bugüne dereler boşuna akmadı; havzalarına, vadilerine, aktıkları bölgelere hayat vererek yaşamın idamesini sağladı.
İnsanlığın başlangıcı da böyledir. Hayat “SU”da başlamıştır.
Anlaşılan kapitalizmin parası o kadar çoğaldı ki, artık ne yapacağını şaşırdı! Az emekle bol kazanç peşinde koşan kapitalizm, özellikle gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerin üzerinde kolayca ve keyiflice bir oyun oynuyor. Oynuyor ama bedavadan bonus kazanmıyor, para kazanıyor!
Kapitalizmin yeni ve bir diğer çığırtkanlığı ise yıllardır dünyamızın gündeminde olan “küresel ısınma” hikâyesi! Böylelikle yaptıkları bu doğa katliamının vicdanlarda görmezden gelinmesini sağlıyorlar.
Bir takım bilim çevreleri evet var diyor,bir takım bilim çevreleri ise aksine hayır yok diyor. Isınma sonucunda suların azaldığından bahisle, suları disiplin altına aldıklarını anlatıyorlar. Suları disiplin altına alacağınıza, asıl karbondioksit salınımını azaltıcı önlemler alın da atmosferimiz temiz kalsın, ısınma yok olsun. Bırakın sular özgürce aksın.
Buraya kadar anlattıklarımız buzdağının görünen kısmı gibi! Asıl görünmeyen ise başka!
Nerde bir hükümet yetkilisi konuşsa, HES’lerin vazgeçilmez olduğundan bahsediyorlar. Yani hükümet, kapitalizmin sözcülüğünü ve hamiliğini yapıyor.
Avrupa yeni teknolojilerle mevcut santrallerini modernize etmeye odaklanmış durumda. ABD ise baraj yapmaktansa, okyanus ve dalgalardan elde edebileceği alternatif, temiz enerji üzerinde çalışmalar yapıyor. Hedef aynı, sürekli hidroenerjiye sahip olmak.
Bilmem bilir misiniz? Benim çocukluğumda derelerimizde sular boldu ve balık yakalamak için “çöten/çit” yapardık. Ertesi gün bakardık jandarma veya polis çötenimizi kaldırmış veya yıkmış. Yasaktı, çünkü balık nesli azalacak ve ekolojik denge bozulacaktı. Doğru bir uygulamaydı, suyun akışını belirli bir oranla daraltıp hızlandırıyor, suyun akış hızıyla balıkların kurtuluşunu engelliyorduk.
Peki sorarım şimdi, bizlere çötenimizi yasaklayan zihniyet veya her ne ise artık, şimdi nasıl olur da HES’lere izin verir? Nasıl olur da HES’lerin çığırtkanlığını yaparlar? Hani derler ya, hiç utanmanız yok mu sizin? Cansuyu dedikleri taşların arasında kaybolacak derecede az olacak suda, tabirimiz o ya “kırmızı benekli alabalıklar” nasıl yaşayacak?
Güney Amerika ülkelerinin birinde benzer bir olayı anlatmaya çalışayım;
İlgili hükümet HES yapımını şimdi bizde olduğu gibi teşviklendirmiş ve önayak olmuş. Gel zaman git zaman buharlaşma ve ekolojik döngü yok olmaya başlayıp derelerin su debisi azaldığı için derelere su vermez olmuşlar. Halk suyu parayla satın almaya başlamış ve paraları yetmez olmuş. Daha sonra halk çatılarına su toplama boruları yapmış ve yağmursularını içme ve kullanma suyu olarak kullanmaya başlamışlar. Derken yanlarında kolluk kuvvetleriyle HES şirketleri buraları basmış ve bu düzenekleri yıkmış. Bu yağmursuları bizim demişler. Bunlar doğaya akacak, oradan derelere sızacak ve HES’lerde kullanılacak. Tabiî ki doğal sonuç, halk ayaklanmış ve HES olayını bitirmişler.
Bu duruma gelmeden, aynı şeyleri yaşamadan “durun” diyoruz! Daha basit anlayabilmemiz için yapılanları kısaca özetlersek;
- Sondajlar yapılıp yer altı suları kanallara alınacak,
- Sular borular ve tünellerle kapalı ortama alınacak ve buharlaşma/ekolojik döngü yok olacak
- Yer altı zenginliği madenlerin kullanım hakkı HES şirketlerinin olacak, - Kamuya ait olan su enerji olarak ve su olarak satılacak, kontörlü su satışı başlayacak,
- HES’lerin olduğu mahallere kadar enerji nakil hatları yapılacak, - Devlet haricinde özel şirket olan HES’ler, sit alanları ve milli parklarda acil kamulaştırma yapacak ve bu alanlar yok olacak, - HES’lerin alanları özel mülkiyet olacağından, kimse giremeyecek,- Bu alanlar jeopolitik öneme sahip olduğundan, gelecekte aleyhimize güç olabilecek, - Tüm bunlar 49 yıllığına HES şirketlerine verilecek,
- Doğa tahrip edilerek ekolojik yaşam ve en nihayetinde insanoğlu yok olacak.Bir de işin jeopolitik yönü var. O da ayrı bir yazı konusu olabilir. Unutmayalım, dereler yer altı sularını besliyor, yer altı suları da dereleri. Her ikisi de insanlığın var olma sebebi!
Yazar: Cem BAYRAKTAR / www.goreleekspres.com